10.09.2010

hat

/bir martı mı çığlığı çağıran çıplak elleri yosun, derin gözlü bir şehirden eşikleri tuz yanığı mermere yazılan gri lodos ağıdına eflatuni bir sabahta binbir çakıltaşı öykülerinden savrularak surlara sırlar kadar boylu boyunca kadim, kıyım salında dizelenmişken satır satır, biri bir şarkımı söylüyor, ne?/


tut ki uzun yolculuklar ötesiydin

kefensiz bir matemin yüzyılında geçit

tut ki evet bu gün ölebilirdin

kılcal hatlara sızacak ken o sonsuz akış

gövdesiz bir dokunuş oyuntusu kuyularda

kaç yolundan teğet geçilen pervaza

akasya ve hüsn-ü yusuftan

yansı avaza

susabilirdin ya da


taş ivmesi ile büyür

tıkanan atardamarlarında yuvalarına taşınan o pıhtı yol,

izi yarılan gölgede kendine boğulan göl

de duyabilmek kabil gölge renginden kul


katlanan güruh katmanlar

çağırıyorken sayha bir aykırılığa

ol sıyrılan sarmalan an zembereğinde

bir pıhtı atımı hayat

/ne zamandır uykulardan uyansam bir köşeye kesişir düşüm. Yaşın özüne kan göz yuvasında dönmeden önce seni susuz ve saydam çiziyorum bir ipe yada bir saç telinden daha ince hattın üzeri ne ise/

zeyn/9eylül2010

Hiç yorum yok: