/bir martı mı çığlığı çağıran çıplak elleri yosun, derin gözlü bir şehirden eşikleri tuz yanığı mermere yazılan gri lodos ağıdına eflatuni bir sabahta binbir çakıltaşı öykülerinden savrularak surlara sırlar kadar boylu boyunca kadim, kıyım salında dizelenmişken satır satır, biri bir şarkımı söylüyor, ne?/
tut ki uzun yolculuklar ötesiydin
kefensiz bir matemin yüzyılında geçit
tut ki evet bu gün ölebilirdin
kılcal hatlara sızacak ken o sonsuz akış
gövdesiz bir dokunuş oyuntusu kuyularda
kaç yolundan teğet geçilen pervaza
akasya ve hüsn-ü yusuftan
yansı avaza
susabilirdin ya da
taş ivmesi ile büyür
tıkanan atardamarlarında yuvalarına taşınan o pıhtı yol,
izi yarılan gölgede kendine boğulan göl
de duyabilmek kabil gölge renginden kul
katlanan güruh katmanlar
çağırıyorken sayha bir aykırılığa
ol sıyrılan sarmalan an zembereğinde
bir pıhtı atımı hayat
/ne zamandır uykulardan uyansam bir köşeye kesişir düşüm. Yaşın özüne kan göz yuvasında dönmeden önce seni susuz ve saydam çiziyorum bir ipe yada bir saç telinden daha ince hattın üzeri ne ise/
zeyn/9eylül2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder