26.08.2010

Burgaç

Uzam bir iç çekişidir
Uzanan ölümlü haline insanın, yolda
.”



Göz Çanağı


“Biliyorsun ne ile yıkanır
göz çanağında”

Bir iç odasıydı.
Aynalıçeşme caddesinden
Sağa kıvrılan yokuşu inerken
Tahta ve taş dokumalı beş odaları kagir.

Sene kaç?
Unutturulmuştum.
Orada tanıştık.
Gömleklerin sıyrılan yüz görümlükleri için
sabun kokusunu günlerin ipine savurduğu sabahlardan biri olmalıydı.

Kolalanmış kederlerin
gülüşlerle uğurlanan
iyi haberler beklentisine
bir öğle sonrası için gitmiştin.

İki öyküden biri.
Sofada
beş odanın açılımında
hol.
Biri hüzünlü taş örüntüsü pencere için
ya da geç bir buluşma saati
Taktakale.



Oysa şimdi
süresiz sterilizasyon saatleri
iki şırınga arası ömür biçiliyor
ağrıya...
Bekletiyorlar,
küçük bir hava kabarcığını tavana dikip.
Ve yıldızlar dökülüyor kireç-ten
bulutlar dikiş tutmuyor.
Odam kuş tüyü yastıklarla desteklenmiş
dört köşeli kaburga kafesi.
Ve bu denli saydam tuğlalar görmedim ömrümde
kendince devrilip
kendince bina
kumdan duvarlar,
kumdan damarlarda
nabız ölçüyorlar...
Sayılarından düşüyorum,
her defasında rakamları
ebcet hesabı hayat…
Derken, derken
dörtgen kesiklerinden yükseliyor
kollarım...
Dört bir yanı insanın,

yön dışı;

gülümsüyorum…


Kokuyu
burun kıvrımımdan zihnime taşımama izin yok.
Anılar kaçak.
Ama sızdırıyor kapalı duran eşikler
uzun koridorlarından da
anlıyorlar.
“Yine bir solukluk anı geçirgen beyin zarınızda
Saat kaç? “
Soruyorlar…

İnanki bu kez bilmiyorum.

Bu koridoru, o hol diye sorguluyorlar…
Yorgunum oysa!
İnkar edemiyorum.
Refakatimde
içime akan göz yaşlarını
sakladığım sol lobumda bir
el izi yokluğun
ve varlığın
nihai noktasında ben,
büyümekte iken ödemim.
İki doz daha, diyor doktorum.
Dosyaya işlenen soru şu;

“Beyin zarında oluşan ödemin kaynağının
tespitinden elde edilen verilerde vücudun
Silisyum;
Kum
ve yüksek har sonucu
sanrısal bir biçem yaratma edimi ile karşılaşıldı.
Vücudun ilaca tepki göstermemesinde ki neden
nedir?”


Burgacın tam orta yeri
gibi
söz verdiğim…
Döngünün içinden
burkulup ekseninden
tam beş kez
seslendim, sesleniyorum.


Burgacın tam orta yeri
gibi
dil bildiğim…
maddenin hallerinden
tam beş kez
evrildikçe
sözüm mü,
dört köşe kesiklerden yükselen
ellerim mi,
ellerin mi sarıldığım
sanrılarım mı yoksa?
Burgacında
burgacım.


İmhası mümkün dosyalardan
düşülebilir bir adımken hayat,
Derken, derken
sen geliyorsun aklıma, gülümsüyorum...
Bilmiyorlar?

Yürüyorum, bir adım daha koridorda.

zeyn/

Hiç yorum yok: